home
05 Oct 2008 - By Ahmet Kakıcı

Anne ben SOSYAL oldum

Bundan üç beş yıl önce internette sitelere üye olurken kimliğimiz belli olmasın diye adımız yerine takma adlar kullanırdık. Hatta “internette kimliğinizi belli etmeden dolaşmanın yolu” başlığı altında vekil (proxy) sunucu adresleri paylaşılır ve kullanımı anlatılırdı. Belki hiç bir zaman yüzyüze tanışamayacağımız kişiler ile takma adlar altında dostluklar kurup internette takma ad altında dolaşıyorduk. Peki daha sonra ne oldu da hepimiz adımızı hiç düşünmeden paylaşmaya başladık? Adımız bir kenara soyadımızı da artık bir çok yerde kullanıyorduk.

İsmimizi kullanmanın yanı sıra daha önceleri hiç vermediğimiz bilgileri bile internette açık etmeye başladık. Örneğin facebook’a üye olup adımız soyadımız ile birlikte arkadaşlarımızı da açıkça belirttik. Mezun olduğumuz okul, işimiz ve şehrimiz gibi bilgileri hiç düşünmeden (düşündük mü?) bütün dünya ile paylaşmaya başladık. Twitter’a üye olup neredeyse saatlik rapor veren kişiler var. FriendFeed üyeliği ile birlikte yaptıklarımız bir yana gezip gördüklerimizi de paylaşmaya başladık. Last.fm profilimizi ve arşivimizi oluşturarak müzik zevkimizi de öğrenmek isteyen herkes ile paylaştık. Flickr’a üye olarak artık paylaşımı yazı seviyesinden çıkarıp görsel medya seviyesine taşıdık. Evimizin, ailemizin, arkadaşlarımızın ve daha nice anımızın fotoğraflarını da paylaştık. Linkedin ve cember (xing) gibi siteler ile birlikte özel hayatımız ile birlikte iş hayatımız hakkında da bir sürü bilgiyi paylaştık, paylaştık paylaştık….

Sosyalleşme adı altında tüm bu paylaşım işi içine girdik. Sosyalleşme tanımı Sulhi Dönmezer’in Sosyoloji kitabında şöyle açıklanmış; “kişinin grup normlarına uyması, bunları öğrenmesini sağlayan süreçtir”. Tabii ki başka insanlar ile yaptıklarımızı paylaşıp bir sosyalleşme sürecinden geçeceğiz ancak bu paylaşım aşamasında sınırlar net olarak çizilmediğinden işler değişik boyutlara taşınıyor.

Türk blog yazarları ‘blog’ kelimesine türkçe karşılık bulma arayışında girdilkerinde ‘günlük’ veya ‘günce’ gibi iki öneriye sıcak bakarak kullanmaya başladılar. Tabii blog kelimesini olduğu gibi benimseyenler hatta başka karşılıklar bulup kullananlar da oldu. Ancak bu iki kelime en popüler olanı. Peki daha önceden gizli kapaklı defterlerde tutulan bu günlükleri internete taşıyıp dünyanın gözleri önüne sermenin sınırı nedir ? Çok iyi hatırlıyorum ilk okulda hatıra defterlerimiz vardı [bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için….] ve genelde bir çoğunun kapağında da kilit vardı. Neden ? Çünkü bunlar bizim özelimizdi. Günlükler de aynı şekildeydi.

Ancak günümüze geldiğimizde kilitler çoktan kırılmış durumda. Sosyallik adı altında kişisel bilgilerimizi gereğinden çok paylaşıyoruz. Bu blogu açıp yazı yazmaya başladığımda sınırları kafamda çok net bir şekilde belirleyemedim ancak bir günlük olarak kullanmayacağıma eminim. Tabii bu benim görüşüm. Bir çok blog yazarı günlük hayatta yaşadıklarını bloglarında paylaşıyorlar. Belki ilerleyen zamanla birlikte bir webcam ile canlı yayında hayatımızı paylaşacağız. Youtube gibi video siteleri sayesinde bunu kısmen de olsa yapmıyor değiliz.

Yıllardan beri asosyal olduğumu düşünmeme rağmen [öyleyim] bir anda friendfeed,twitter,lastfm ve facebook gibi sitelere üye olduğumu fark ettiğimde aslında o kadar da asosyal olmadığımı düşünmeye başladım. Tabii aslında sadece sanal dünyada sosyal oldum! Halen daha sabahtan akşama kadar bilgisayar başında zaman geçiriyor ve zorunlu olmadıkça monitörün karşısından ayrılmıyorum. Ama ne farkeder artık ben de sosyalim ve bilgilerimi düşünmeden paylaşıyorum. Umarım bu paylaşım ve sosyalliğin sonu kötü olmaz.

Hepinize iyi sosyalleşmeler.

post tags: paylaşımsosyal