home
05 May 2012 - By Ahmet Kakıcı

Birkaç Bilgisayar Mühendisi

Uzun zamandır yazmaya üşendiğim bloguma bu gece bu yazıyı büyük bir hırs ve heves ile yazarken yazının biraz uzun ve sıkıcı olabileceği konusunda sizleri en baştan uyarayım.

Bu sene birincisi düzenlenen Karadeniz Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendsiliği’nin mezunlar buluşması ardından içimde kalanları mutlaka ve mutlaka yazmam gerektiğini düşündüm ve şu an gece 02:00 olmasına rağmen bu yazıyı yazmak zorunda hissediyorum kendimi.

Buluşmaya katılan mezunlarımızın 3-5 istisna kişi haricinde tamamı benden yaşça ve tecrübe olarak büyüktü. Yapılan sunumların sonunda karşılıklı soru cevap tarzında geçen ve zaman zaman tartışmalara sebep olan konuşmalar uzadıkça söylemek istediklerimi orada dile getirip fazlasıyla uzayan tartışmayı zaman kaybına da çevirmek istemediğimden dolayı çok fazla söz de almadım.

Öncelikle şunu bilmenizi isterim ki bu satırları yazan Ahmet Kakıcı çok mükemmel bir yazılımcı veya mükemmel bir mühendis değil. Burada yazdıklarım tamamen bireysel görüşlerimdir ve doğruluğu konusunda maalesef garanti veremiyorum.

Beni tanımayanlar için, ki birçoğunuzun da öyle olduğunu düşünüyorum, daha önceden yazdığım Hakkımda yazısını okuyabilirsiniz. Girişi yaptıktan sonra artık kafama takılan konular hakkında ‘acemi’ görüşlerimi paylaşayım.

Görüntü İşleme ve Piyasaya İş Yapma

Bugün mezunlarımızdan bir abimiz, kendisi bölümden mezun olduğunda ben orta okula gidiyordum, yıllardır bölümde görüntü işleme dersinin olduğunu ve görüntü işleyip işleyip de ne işe yarayacağını esprili bir şekilde dile getirdi. Amfide bulunan öğrenci arkadaşlar da bu dersten canları yanmış olacak ki galeyana gelip bir anda amfiyi alkışa boğdular.

Konuyu tam olarak bilmiyorum ama anladığım kadarıyla kendisi bölümden birkaç arkadaşı part-time veya başka bir şekilde şirketinde çalıştırıyor ve öğrencilerin derslerinin yoğunluğundan dolayı iş yapamadıklarından dem vurdu. Salon da aynı şekilde alkışlarla ödevlerin fazlalığını tasdik etti.

Daha sonra da ödevlerin piyasaya yönelik olması gerektiğine dair bir söz söylendi ki, piyasada yapılan işlerin tamamı maddi gelir elde etmeye yönelik olduğundan dolayı şu anda bölümde verilen ödevlerden kat kat daha kolay olup eğitim açısından getirileri de bir o kadar az olmaktadır.

Burada unutmamamız gereken bir şey üniversitenin bir ticaret kapısı olmadığıdır. Buraya gelip okuyan insanlar para kazanmaya gelmemeliler. Elbette öğrenciyken maddi olarak kendilerine yetecek bir seviyeye gelmek istiyorlarsa okurken de piyasaya iş yapabilirler ancak bu asla ve asla eğitim ihtiyaçlarının önüne geçmemeli.

O sıralarda alkışlayan öğrencilerin bir çoğu dersleri geçemeyecek kadar zorlandıkları için istemdışı da olsa çektikleri zorlukları dile getirdiler. Maalesef zorluk çekmeden de başarıya ulaşmayı beklemek ütopik bir beklentiden öteye geçmeyecektir.

Görüntü işleme üzerinden gidecek olursak ben ilk stajımı bölümümüzde görüntü işleme üzerine bir projede yaptım. Sonuçta elde ettiğimiz programdan hiçbir maddi kazancımız olmadı, hatta eğitim dönemimize ticari olarak bakarsak iki ay zaman kaybettik ve tamamen zarardayız. Ortaya satılacak bir ürün de çıkmadı nihayetinde.

Ancak bu tip ödevlerin bize kazandırdığı şey somut olmadığı ve olmayacağı için sonuçlarını da bir anda göremiyoruz. Görüntü işleme veya herhangi bir bilgisayar mühendisliği dalı üzerine yaptığımız her proje bize programlamaya ve dolaylı olarak da hayata bir bakış açısı kazandırıyor. Beynimizdeki bu gelişmeleri somut olarak hissetmemizin imkanı yok. En azından sinir sistemimizdeki nöron yapısını kağıt üzerine döküp proje öncesi ve sonrası diye karşılaştırırsak gelişmeyi görebiliriz. Bu arada eğer ilginizi çekerse dersini almasam bile bitirme tezimde kullanmak için öğrendiğim yapay sinir ağları ile ilgili yazılarıma da göz atabilirsiniz. İlginizi çekmese de göz atmanız size en fazla bir saat kaybettirecek, ticari açıdan bakarsanız evet yine zararda olacaksınız.

Yıllar boyu televizyonda izlediğimiz dizilerde filmlerde araba kullanan insanları gördük. Aşağı yukarı hepimiz arabanın debriyaj, fren ve gaz olmak üzere üç pedalı, bir direksiyonu ve bir de vitesi olduğunu biliyoruz. Otomatik vites kullananlar için ileride bir şeyler yazacağım.

Çevrenize ve kendinize bir sorun bakalım, bu filmleri izleyerek araba kullanmayı öğrenen birileri var mı? Schumacher’i izleyerek Formula 1 pilotu olabilir misiniz? Cevabı arayarak zaman kaybettirip sizi ticari olarak zarara uğratmak istemem. Cevap veriyorum: hayır.

Eğer üniversite hayatınız boyunca ödev yapmadan derste öğretim görevlilerini **izleyerek **mühendis olup olamayacağınızı merak ediyorsanız cevap veriyorum: evet olabilirsiniz. Hayır olamazsınız cevabını bekliyor olabilirsiniz ancak maalesef bugün aldığım diplomadan siz de bir tane almak istiyoranız sınavlardan yüksek not almanız yeterli. Ödevleri yapmasanız da iyi(!) bir öğrenci olup sınavlarınıza çalışırsanız şirinler damgalı mavi diplomayı görebilirsiniz.

Peki ticari kaygılarla gelip mezun oldup aldığınız o diploma yine ticari kaygılarla kapısını çaldığınız iş yerinin kapılarını size açar mı? Cevap bu sefer olumsuz.

Şimdi bu yazıyı yazan Ahmet üniversiteyi tam 6.5 senede bitirdi. Not ortalaması 2.54 olduğu için bugün sunumunu izlediğimiz Er-Bakır gibi muhteşem(!) bir firmada çalışamayacak. Sıradaki cümle not ortalaması düşük olan ve AA notunu sevip de kavuşamayanlara geliyor. Çok iyi bir yazılımcı olmasam da 5. sınıfta üniversiteyi bırakıp Ankara’ya döndükten sonra o şirinler damgalı mavi diplomayı almadan işe girdim. İşe girerken benden  diploma istemediler, benden bekledikleri standart bir ticari firmanın istediğinden fazlası değildi: işlerinin yapılması. İşe girdikten 1.5 sene sonra mezun oldum ve o şirinler damgalı diplomayı almaya hak kazandım. İşe nasıl girdiğim konusuna da ileride değineceğim.

Bu Ders Benim Ne İşime Yarayacak?

Şimdi üstte yazdığım cümlenin hitap ettiği arkadaşların içinde bir umut olmuş olabilir. Çalışmadan ve diploma olmadan da işe girip para kazanabiliyoruz ancak bu gidilmesi gereken bir yol değil. Bu konudan en az gargamel ve  şirinler kadar eminim. Üniversiteyi bu kadar geç bitirmemin en büyük sebebi kendimi tatmin edecek ve derslere çalışmamamı sağlayacak güzel bir bahane bulmaktı: **bunlar benim ne işime yarayacak? **

**İnsanoğlu her zaman kolay yoldan zafere gitmek istiyor, ancak bunun için ümit besleyenler çoğu zaman başarısızlıklarından ders alarak yanlış düşündüklerini anlıyor. Ben biraz geç anladım, umarım sizler bu kadar geç anlamasınız (yazar burada öğretim hayatına devam edenlere seslendi).

Derslerde başarılı olmak için mutlaka ve mutlaka isteyerek çalışmalısınız. Benim gibi bir bahane bulup hele bu bahaneye de kendinizce inanırsanız artık o derse çalışmak sizin için eziyetten başka bir şey olmayacaktır. Bunu 6.5 yıllık işkence deneyimime dayanarak yazdım. Acısı halen tam şuramda.

Dördüncü belki de üçüncü sınıfta ağ progrmamlama dersinde bizlere java ile soket programlama projesi verildi. Ben bu projeyi iki sene önce yapmaya c++ ile yapmaya çalışmış ve o zamana kadar kullandığım tek ide olan Borland C++ Builder ile yapmayı denemiştim. Ancak Borland C++ Builder içinde soket işlemlerini yapan Client ve Server bileşenlerinin olmasından dolayı bu projeyi yapmam 2-3 saatimi aldı. Evet sürükle ve bırak, dünya toz pembe değil mi? Üç saat sonra bilgisayar odasında arkadaşlarla mesajlaştığımız bir program bilgisayarımda bulunmaktaydı. Peki bana ne kazandırdı? Ürün elimdeydi. İstediğimi elde etmişim. Ancak maalesef bana manevi olarak hiçbir katkısı olmadı. Tabii sürükle/bırak yapmaktan kaynaklanan kas gelişimi üçgen (öhöm) vücuduma katkıda bulunmadı değil.

Bu projeyi ağ programlama dersinde aldığımızda ise her şeyi sıfırdan yazma zorunluluğuyla yüz yüze geldim. Ticari açıdan bakarsanız, çok zaman kaybettim ve tekerleği yeniden icat ettim. Bir öğrenci olarak bakarsanız ise ağ programlama ve soket işlemleri konusunda, bugün sunum yapan Netaş çalışanlarının bildiğinin binde birinden az bilgi edindim. Bu bilgi sayesinde işe girmem kolaylaşır mıydı bilmiyorum veya network konusunda bir kariyer yapıp yapmayacağımı da bilmiyordum. Ancak o proje beni manevi olarak yeterince tatmin etmişti.

Şunu da belirteyim ki o projeyi yaptığım süre boyunca uykumda bile kod yazıyordum. Beni tanıyanlar üniversite hayatım boyunca uykuya ne kadar düşkün olduğumu bilir. Bu projeyi yaparken gece 3-4 saat uyuyarak, lütfen söylenmeyin 10 saatten oralara geldim, gece rüyamda takıldığım yerleri görerek yatağımdan kalkıp kod yazdığım birkaç hafta geçirdim. Projeyi erken teslim ettiğimizde ekstradan puan alacağımıza dair bir açıklama yapılmasından sonra en kısa sürede ürünümü paketleyip teslim ettim. Şu an bu satırı yazarken bu yaptığımın da bir hata olduğunu anladım, zira eğer o ödevi üç gün daha yani son gününde teslim etseydim görüntü ve/veya ses iletim kısmına da girmeyi düşünüyordum. Lakin yetişmeyeceğini biliyorum ancak halen ticari kısıma girmedik değil mi?

Projeyi merak edenler bir aceminin uygulamasını görmek için bu sayfayı bu uygulamanın NetBeans projesini indirmek için de tam olarak şu safayı ziyaret etmeleri gerekmektedir.

Eller günahkar, Diller günahkar

Projeyi Java dilinde yazdım ancak Java dilindeki bilgim 3-5 slaytta izlediğimden fazla değildi. Bunun için projemi eleştirirken benim bunu ne kadar acemice yazdığımı da göz önüne almanızı isterim. Mahallenin Şahin ile gezen delikanlısı gibiyim ve lütfen F1 kariyerimi baltalamayın.

İyi ki Java ile yazdım, çünkü C++ sürükle bıraktan ibaretmiş değil mi? Dil kavgasına hazır mısınız? Bu konu hakkında yazdığım kısa bir yazı var lütfen oraya gidip geri gelin, gece devam ediyor.

İnsanların neredeyse tamamına yakını doğuştan konuşma yetkinliğine (bu kelimeyi bugün öğrendik değil mi?) sahip olarak dünyaya geliyor. Ben Ankara’da doğduğum (angara?) için bir İstanbul beyefendisi gibi Türkçe konuşamasam da tahminen 2-3 yaşımda ‘hello world’  yani ‘anne’ demişliğim vardır. Peki ya Amerika’da dünyaya gelseydim? Sanırım ‘anne’ yerine ‘wazzup maaan’ diyecektim. Tahminen 5-6 yaşımda ise fluent (ops) bir İngilizce’ye sahip olacaktım.

Coğrafya farkından dolayı farklı da olsa iki dili de öğrenebiliyorum demek ki. Programlama dünyasında da durum bundan çok farklı değil. Ben lisede 33.6k modem (o bağlantı sesini 30 saniye saygıyla analım) ile internete bağlanıp php kitapçıklarını indirdiğimde yeni doğmuştum. Belki php anlatan bir kitapçık değil de asp anlatan bir kitapçık bulabilirdim. Ama bildiğim şu ki iki halde de konuşacaktım! Hello world.

Bu arada lise sonda okurken CD satan bir dükkandan aldığım C derleyicisini gördükten sonra çok büyük hayal kırıklığına uğradığımı da söylemem gerekir. Zira cin olmadan adam çarpmaya çalışmak gibi bir şeydi bu. Eh herkes sağlıklı bir ortamda dünyaya gelemiyor maaleef.

Bölümde öğretilen diller sırasıyla C, C++, Assembly, Haskell, Java ve Prolog idi. Prolog seçmeli bir ders olan Mantıksal Programlama dersinde öğretildi ve hayatımda hiçbir dilde program yazmak Prolog yazmak kadar zevki olmamıştı. Eh belki biraz da Assembly sevdası olmuştu. Zira robotik sevdası da onunla körüklenmişti ancak her adımda tekerleği yeniden keşfetmek bazen sıkıcı gelebiliyor.

Prolog ile kod yazmayı bana sevdiren şey her satırı yazarken düşünmem gerekmesiydi. Yapısı itibariyle diğer iteratif dillerden çok farklıydı. Fonksiyonel dillere Haskell ile giriş yapmış olsak da kendisi bana pek çekici gelmemişti. Prolog sevdası sayesinde ise ilk defa Prof. Dr.Vasif V. NABİYEV’in bir serbest ödevini yapmıştım. Bu olayın ne kadar tatmin edici olduğunu sadece yaşayanlar bilir. Lakin maalesef Prolog sevdamın peşinde çok da uzun süre gidemedim.

Piyasada bunca dil ve platform varken şu dili öğrenin bunun size çok faydası olacak diyen kimseye kanmamanızı tavsiye ederim. Unutmayın ki bunu söyleyen kişi tamamen kendi karşılaştığı şeylere göre kendi tecrübelerini aktarmaktadır. Sizin ise aynı yoldan gideceğinizin garantisi yoktur.

Bu yazı burada bitmiş gibi görünse de bitmiyor. Az önce uykumu bölecek kadar çok şey beynimin içinde yankılanırken şu anda uykuya teslim olmak üzereyim. Eğer yazının akışına kapıldıysanız benim yazmadığım ancak defalarca okuduğum şu yazıyı okuyabilirsiniz. Bu arada yazının argo kelimeler içerdiğini de belirteyim. Rahatsız olacak arkadaşlar meraklarına yenik düşmezlerse sevinirim. O arkadaşlar için yazıyı özetleyecek bir görseli paylaşarak yazıma ‘şimdilik’ son veriyorum. (Saat 3:23)

post tags: bilgisayarkaradeniz teknik ünivrsitesimezunlar buluşmasımühendis